
Reviews

“Rimel kullanmaktan vazgeçmem lazım Fred; hayat fazla üzücü. Hayat berbat değil mi?” Aristokrat çevrelerden gelen, yüzeysel varoluşlarını en iyi restoranlarda, gizli meyhanelerde, otellerde, gündelik ilişkilerde unutup kalplerini mutlulukla doldurmaya çalışan erkeklerle kadınların öyküleri. Dorothy Parker bir noktada, (kendisinin de dahil olduğu) iki savaş arası New York’ta mutsuzluğa saplanmış, hasta ve iki yüzlü bir toplumun - bir noktada Amerika’nın kayıp neslinin - tarihçisi gibi hareket ediyor. İroni ve iğnelemelerle dolu, gündelik hayatın çelişkilerini zekice anlatan bu öykülerde hep kaybolmak isteyen bıkkın adam, çalmayan telefonlar, aptal sevgililer, yavaş yavaş parçalanan mutlu kadınlar ve kayıp ruhlar var. Ancak üzücü bir ayrıntı ise aslında bu öykülerde Parker’ın kendi hayatına dair izlerin gizli olması. Yazarın yüzeysel olarak neşeli ve canlılıkla dolu hayatı özünde asla üstesinden gelemediği travmalarla dolu ve içinde kendi deyimi ile “çok erken yaşta yetim kalan bir yahudi kız” saklı. Ailenin zengin ve ünlü kolundan gelmediği için Rothschild olan soyadını değiştirmek için evlenen, orta sınıfa ait estetik kaygılar taşımadan yaşayan aile ortamından uzak kalmayı seçebilen, savaş sonrası yaşanan yeniden yapılanma ve kısıtlamalar arasında özgürlüğünü, bağımsızlığını kuran ama bir yandan da karanlık ve kendini yok etme arzusuyla dolu bir kadın. Bu kitapta da yer alan ve ince bir mizah ile sarsıcı diyalogların olduğu, “Küçük ayaklarıyla gurur duyar ve onları, olabilecek en küçük numaradan, daracık, yüksek topuklu ayakkabıların içine sıkıştırarak kendini beğenmişliğinin ceremesini çekerdi.” diye tanımladığı “ Büyük Sarışın”ın öyküsü - ki benim de kitaptaki favorilerimden- kendi hayatından izleri takip edebileceğiniz yazılarından. Öyküler mi bu kadar etkiledi yoksa yazarın hayatına dair detaylar mı bilmiyorum ancak Dorothy Parker ile tanışmak benim için bu yılın en güzel kazanımlarından bir tanesi. Bir Jean Stafford arası verdikten sonra “Çıplakları Giydir” ile öykülerini okumaya devam edeceğim. Çağdaş Amerikan edebiyatını seviyorsanız mutlaka okuyun. “Ah, insanları sevmeden önce onlara tatlı davranmak öyle kolay ki.” “Lütfen bunu anlamamı sağla Tanrım. Senden bunu benim için kolaylaştırmanı istemiyorum... bir dünya yaratabilmeme rağmen bunu yapamazsın. Yalnızca anlamamı sağla Tanrım. Umut etmeyi sürdürüp durmama müsade etme. Kendime avutucu şeyler söylememe müsade etme. Lütfen umut etmeme izin verme yüce Tanrım. Lütfen izin verme.” “Gündüzleri, bir daha asla dar ayakkabılar gitmemenin, bir daha asla gülmek, dinlemek ve hayranlık göstermek zorunda kalmamanın, bundan böyle daha fazla uyumlu ve kafa dengi biri olmamanın hayalini kuruyordu. Hem de asla.” “Hayat dediğin ne ki hem? Bir ölüm cezası. İki nokta arasındaki en uzun mesafe.”
