Reviews

Abdulrazak Gurnah 1960’larda öğrenci olarak İngiltere’ye gider. Tabii bu normal bir yurtdışı eğitim planından ziyade, 1964 devrimi ve Abeid Amani Karume’nin iktidara gelişi sonrasında bir Zanzibar’dan kaçış yoludur. Bu durumu yani göçmenliği - özellikle de sömürgeden gelen göçmen bir Afrikalı olma halini- neredeyse bütün kitaplarına bir şekilde entegre ediyor. Bu durumla ilgili Coetzee’nin Taşra Hayatından Manzaralar’da insanlarla iletişim kurmada yaşadığı sıkıntıyı, yalnızlığını ve sessizliğini “göçmenliğin üzerine sinmesi” ile açıklamasını sık sık hatırladım bu kitabı okurken. Tabii Gurnah’ın tıpkı kendi hayatında da kendisinin mülteci olarak görmediği ülkeye bir sığınmacı olarak gelmediğini, aksine ülkesinde yaşanan vahşetin kendini dehşete düşürüp utandırdığı için bu konuda kimseyle konuşamadığını bu yüzden de bir sığınmacı yerine öğrenci olarak belirttiği gibi bu yarattığı karaktere de yansıyor. Tıpkı Aldulrazak Gurnah gibi isimsiz karakterimiz geçmişle yüzleşmek, ülkesini hatırlamak yerine sessizliğe sığınarak atlatıyor. Üç bölüme ayırdığı hikayesinin her aşamasında yeni bir ailenin oluşturulmasıyla karşılaşıyorsunuz ve hangi olayların kimlerle ilişkili olduğunu ancak kitabın sonuna vardığınızda anlayabiliyorsunuz. Kendisine ve kısmen ülkesine dair yeni tarihler yazıyor ve Zanzibar ile İngiltere hayatını birbirinden tamamen ayırıyor. Bu ayrım bir noktada sadece geçmişi ve bugünü ayırmak için yaptığı bir şey mi yoksa göçmenlik uzadıkça insanda kaybolan aidiyet duygusunun yarattığı bölünme mi diye merak ediyorum. Zira her iki kültürü de çok iyi bilmesini ve buna rağmen bu iki kültüre de yabancılığı o kadar basit bir dil ile aktarıyor ki karakterde hem Gurnah’ın kendi iç dünyasının çok net bir yansımasını görüyorsunuz hem de kendinizden izler keşfediyorsunuz. Özetle Abdulrazak Gurnah bana yeniden Afrika anlatılarını sevdiren, yalın dil kullanımıyla dünyaları anlatmasıyla okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi oldu. Eğer siz de benim gibi çok sesli - içinde kendisiyle tartışan- söyleyemediklerini hep iç sesiyle dillendiren kitapları seviyorsanız Sessizliğe Hayranlık’ı mutlaka okuyun.
