
Reviews

Son yıllarda okuduğum en kaliteli çeviri.

son çeyreğine kadar okurken hissettiğim en güçlü şey rahatsızlık hissi olsa da akıcı bir kitaptı. “bir kişi tamamen değişimce diğerinin ona ayak uydurmaktan başka çaresi kalmaz.” 3.5/5

"Abla... Dünyadaki bütün ağaçlar kardeşim gibi."
Koreli yazar Han Kang'ın okuduğum ikinci kitabı oldu "Vejetaryen". Kendisiyle geçen sene "Beyaz Kitap" ile tanışmış ve çok etkilenmiştim, yazarın 2016'da Uluslararası Booker Ödülü'ne layık görülen bu kitabı ile devam etti münasebetimiz.
Beyaz Kitap için şöyle yazmıştım: "Her yerinden hüzün akan bir kitap, içinde orada olmaması gereken hiçbir kelime yok, çok az kelime, çok fazla his, büyük ve yalın bir güzellik. Bunu yapabilen yazarlara büyük hayranlık duyuyorum. Kitaba sinmiş bir kadınlık gücü var, bence onu es geçmemek lazım. Yani şöyle: bazı satırları 'bunu yalnızca bir kadın böyle yazabilir' diyerek okudum, hissettim, duydum."
İlki şu kadınlık meselesi. Han Kang'ın yazımında çok acayip bir kadınlık gücü var hakikaten. Çok derinlikli, çok gerçek, çok çıplak yazıyor. Vejetaryen'de gördüğü bir rüyanın ardından et yemeyi bırakan Yonğhe'nin hikâyesini okuyoruz. Gitgide dünyayla ilişkisi kopan kadın üzerinden akıl hastalığı, erkeklik, şiddet ve cinselliğe dair ürkütücü derecede çıplak ve tekinsiz şeyler anlatıyor yazar. Yonğhe'nin eti reddedişinde maruz kaldığı şiddetten arınma çabasının rolünü anlıyoruz okudukça, bence bu olağanüstü iyi kurulmuş bir bağıntı mesela. Beyaz Kitap gibi bu da çok hüzünlü, sert ve sarsıcı bir metin.
Sonra: Yonğhe gerçekten deli mi? Yoksa yaşadığı fiziksel ve duygusal şiddeti nereye koyacağını bilemediği için bir yol ararken yolunu şaşırmış biri mi sadece? Babası ve kocası üzerinden okuduğumuz, toplumun her yanına sinmiş "erkeklik" ne kadar suçlu onun öyküsünde? Acaba erkeklik meselesini fazla içselleştirmiş, normalleştirmiş olabilir miyiz? Keza şiddet? Günlük hayata gömülü şiddetin ne kadar farkındayız?
Öyle çok, öyle çok katman var ki kitapta. Tek okumanın yetersiz kalacağı, zaman zaman geri dönmek gereken o kitaplardan biri bu da.
Birkaç ay önce okuduğum Ariana Harwicz kitabı "Geber Aşkım"ı okuyup seven bunu da sever diye bitireyim. İkisi de kadınların bedenleriyle ilişkileri, delilik, toplumun biz kadınları giymeye mecbur ettiği "kılık"lara dair çok kuvvetli (ve tekinsiz) şeyler söylüyorlar. Ben çok beğendim.

Kitabın tüm trajik, umutsuz yönlerini ve kalbi ağırlığını bir yana bırakırsam oldukça sarsıcı bulduğumu söyleyebilirim. İnsan bazı kısımları okurken bu nasıl olabilir, bu nasıl düşünülebilir diye hayret ediyor. “Farklı” okumalar için bir seçenek olabilir.













