Reviews

gave me a little bit different perspective

Toplamda dört nazi kampında hayat kalmayı başaran yazarın bizzat yaşadıkları ve gözlemleri üzerine kurulan kitap; ızdırap çekerken bile insanoğlunun hayatı onun için anlamlı kılan şeylere odaklanıp hayata sıkıca tutunması üzerine biri gerçek deneyimler diğerleri ise bu deneyimlerin logoterapi yöntemiyle açıklaması üzerine üç bölümde oluşuyor. Basıldığından bu yana çok satanlar listesinden inmeyen bir kitap. Hatta yazar bunun dünya açısından hayra alamet olmadığını vurgulamış: “Her şeyden önce bugün bestseller konumundaki kitabımı, kendi açımdan bir başarı olarak değil, daha çok, çağımızın içinde bulunduğu acınası durumun bir dışavurumu olarak görüyorum. Eğer yüz binlerce insan yaşamın anlamına ilişkin çok az şey vaat eden bir kitaba yöneliyorsa, bu, insanların iliklerinde hissettikleri kavurucu bir sorun var demektir.” Özellikle depresif ve varoluşsal sıkıntılar içinde kıvranan insanların okumasının faydalı olacağı bir kitap olduğuna şüphe yok. Modern yaşamın koşuşturması içinde bu tarz varoluşsal arayışlar içinde olan çok insan var. Bu anlamda kitabın neden çok sattığını anlayabiliyorum. Ancak; evrenin büyüklüğü karşısında kum tanesi kadar yer kaplayan insanoğlunun sürekli yaşamına bir anlam yükleme çabasını ve kendini fazlası ile önemsemesine mesafe koyan şahsım adına kitabın temel tezini (bireyi yaşamının anlamıyla karşı karşıya getirmek ve bu anlama yöneltmek) son derece muhafazakâr ve abartılı buldum. O yüzden kitabın ikinci ve üçüncü bölümlerinde toplam kampı deneyiminden elde ettiği çıkarımlar beni hiç etkilemedi. Kitabın ilk bölümünü oluşturan toplama kampı deneyimleri ise gerçekten çok sarsıcı. Ama şöyle de bu durum var o deneyimi anlatan her kitap her anı her görsel zaten olabildiğine sarsıcı. İnsanın ne derece canileşebileceğine ilişkin yakın tarihin en büyük soykırımından bahsediyoruz, o sebeple bu durum şaşırtıcı değil. Hatta bu insanlık trajedisini bu kitaptan daha sarsıcı anlatan çok sayıda (Antonio Iturbe - Auschwitz Kütüphanecisi, John Boyne – Çizgili Pijamalı Çocuk, Eddy de Wind – Son Durak Auschwitz…vs.) kitap da var. Yahudi soykırımı gibi korkunç bir insanlık trajedisinden insanın varoluşsal problemlerinin bir anlam arayışından kaynaklı olabileceği, çektiği acıların bir amacı olabileceği gibi bireysel dersler çıkarmak yerine toplumsal dersler çıkarmanın her koşulda daha önemli olduğunu düşünüyorum. Ama belli ki günümüzde daha iyi bir dünya arayışının bireysel kurtuluştan/anlamlandırmadan başlaması gerektiğine ilişkin popüler paradigma her koşulda kolektif düşünceye galebe çalıyor. Sonuç olarak sarsıcı toplama kampı deneyimi sonrası kitabın varmak istediği nokta beni tatmin etmese de kitabın sonunda verdiği uyarıyı ben de çok önemsiyorum: “Auschwitz’ten beridir insanın neler yapabileceğini biliyoruz. Hiroşima’dan bu yana ise neyin tehlikeli olduğunu.”

“İnsanı en çok yaralayan şey (ki bu hem yetişkinler hem de cezalandırılan çocuklar için geçerlidir.) fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır.” Aslında kitap tam da bu durum ve bunun iyileştirilmesine yönelik yazarın geliştirdiği yöntemi tanımlamasına dayanıyor. Anlam arayışında güzel ışık olacak cümleleriyle iz bırakan bir kitaptı. “Bir bireyin anlam arayışı başarılı olduktan sonra bu onu mutlu kılmakla kalmaz, ona, acıyla başa çıkabilecek bir yeti de kazandırır.”

Yaşadığımız Corona günlerinde kendimi tesellim dünya daha da kötü zamanlardan geçti, bu da geçecek elbet olmuştu. Viktor E. Frankl’in bu kitabı o en kötü zamanlardan biri olan Nazi soykırımına götürdü beni. Dünya üzerinde yaşanmış en acımasız katliam! Auschwitz (Krakow, Polonya) Toplama/Ölüm Kampı’nda hala işkencelerin, zulümlerin, gaz odalarının kokusunu alabiliyorsunuz, bir kaç sene önce benimde ziyarette bulunup, öldürülenleri anmaya çalıştığım bu zulüm yuvasını dünyadaki herkesin görmesini isterdim, belki o zaman insanların bazen ne kadar gaddar olabildiğini anımsayıp, daha iyi şeyler yapmak için çabalamaya fırsatımız olabilir. Yazar durum ne kadar kötü olabilse de yaşamın bir anlamının olduğunu kendi öyküsünü de içererek bize anlatmaya çalışıyor. Hayatımızda bir anlam olsun, o anlam dışarda değil belki de içimizdedir...

Hayatı ve nedenini sorgularken okumak gerek












Highlights

Halihazırda ikinci kez yaşıyormuşsunuz ve ilk seferinde şimdi olduğu gibi yanlış hareket etmek üzereymişsiniz gibi yaşayın.

İronik olarak, tıpkı korkunun korkulan şeyi getirmesi gibi zoraki bir niyet de insanın kuvvetle arzuladığını imkansız kılar.

...insandan asıl beklenen hayatın anlamsızlığına katlanmak değil; koşulsuz anlamlılığını rasyonel anlamda kavrama yetisinden yoksunluğuna katlanmaktır.

İnsan olmak, her zaman kendi dışında bir şeye veya birine (bu bir anlam veya bir insan olabilir) işaret etmek veya ona yönelmek anlamına gelir. İnsan kendini, ister bir davaya hizmet ederek ister başka bir insanı severek, ne kadar unutursa o kadar insanlaşır ve kendini o kadar gerçekleştirir

"Beni kalbinde bir mühür gibi taşı, sevgi ölüm kadar güçlüdür."

Çünkü gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır.

İnsanın birçok koşulun ve çevresel faktörün (biyolojik, psikolojik veya sosyolojik) ürününden fazla bir şey olmadığını söyleyen o teori doğru mudur? İnsan bunların tesadüfi bir sonucu mudur?

İnsanın içsel değerine ilişkin bilinci daha derin, daha manevi şeylere bağlıdır ve kamp yaşamı tarafından sarsılamaz fakat tutsaklar bir yana, özgür insanlardan kaçı bu bilince sahiptir ki?

...aynı şekilde ıstırap da ister küçük ister büyük olsun insan ruhunu ve bilincini tamamen doldurur.

Sevgi fiziksel bir varlık olarak, sevilen kişiden çok daha öteye gidiyordu. En derin anlamını tinsel varlıkta, iç benlikte buluyordu.

Hakikat şuydu; sevgi, insanın ulaşabileceği en yüksek ve en büyük hedefti.

"Yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir. Yaşamın anlamı varsa, ıstırap ve ölümün de anlamı vardır ancak kimse bir diğerine bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bu anlamı kendi bulmalıdır ve bu cevabın gerektirdiği sorumluluğu kabul etmelidir. Bunu başaran insan, tüm aşağılayı durumlara rağmen büyümeye devam edecektir. Frankl, Nietzsche' den şu alıntıiyı severek kullanır: "Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir."