Reviews

İsa üçlemesinin son kitabı "İsa'nın Ölümü", üçlemelerde alışkın olduğumuz üzere olayları çözen, soruları cevaplayan, gizemi aydınlatan kitap değil. Hatta belki de üçlemenin en çok soru soran, en kafa karıştırıcı kitabı.
Soru şu mu acaba: "Neden buradayız?". Acaba diyorum çünkü 750 sayfalık okumanın sonunda elimde bir cevap olmadığı gibi, sorunun kendisini doğru anladığımdan bile emin değilim. Coetzee'nin acayip tarafı şu belki: içindeki alegorileri anlamadan bile keyif alabileceğiniz metinler yazıyor. Bu üçleme de yarattığı tuhaf, sisli, mistik dünyaya beni çekişiyle bana bir okuma hazzı verdi, ama büyük de bir tatminsizlik ve belirsizlik hissiyle bitirdim okumayı.
Neden buradayız diye soruyor David. Tanımlayıcılarımız elimizden alınırsa ne oluruz? Bildiğimiz ismimizi, yaşımızı, dilimizi, ülkemizi unutmamız söylenirse. Hatta kelimeleri, sayıları, harfleri unutmamız. Göstergelerden yoksun bırakılırsak ne için yaşarız? Hafıza kimliğimizin ne kadarını teşkil eder? Yeryüzünde olmamızın anlamı nedir? Her şeyin bir mesajı var mı? Kitabın içinde sürekli geçen Don Quixote'nin bir mesajı var mı? Peki bu kitabın bir mesajı var mı? Sorular bunlar mı, yoksa tamamen yanlış yerlerde mi geziyorum?
Hayatım boyunca hiçbir kitaba dair yazarken bu kadar zorlanmamıştım. Karakterleri rahatsız edici, diyalogları sahte, epistemolojik tiradları bağlamsız, analojilerini zorlama buldum. Ama... Ama gelin görün ki çok, çok sevdim bu üçlemeyi?
Epeydir kendimdeki bir hissi bu kadar anlamadığım, bu kadar temellendiremediğim olmamıştı. Sevilecek nesi olduğunu bulamıyorum. Ama ne hissettiğimi de gayet iyi biliyorum.
Belki de David'in sırrı da budur.