Reviews

Amerika’da Ortabatı’dan New York’a uzanan modern bir aile destanı. Enid’in elli yıllık evlilik hayatının ardından tek isteği bir Noel’de son kez, bütün ailenin bir arada olmasıdır. Aynı aileden kök alan bu farklı hayatlar sonunda bir araya gelir ve aralarındaki çatışmaların kökeni ortaya çıkar. Kitap, evli bir çift ve üç yetişkin çocuğu üzerinden 20.yüzyılın sonunda Amerika’daki sosyal koşulları çok iyi yansıtıyor. Evin annesi Enid’in düşmanı, yaşlandıkça daha da kırılgan hale gelen ve hastalığı sonucu gri sislerin arkasında kaybolup kendine ayrı bir dünya inşa eden kocası Alfred. Alfred’in karşı kutbu ise evi tam bir istifçi gibi dolduran ve sürekli toplumsal statü gereği isteklerle gelen karısı, Enid. Kitabın belli bir baş karakteri olmamasına rağmen, gündelik hayatla dahi baş edemeyen, ne birbirleriyle ne de ayrı yaşayabilen bu yaşlı çift ve hayata dair yaşadıkları hüsran o kadar güçlü bir yoğunlukla anlatılıyor ki hikayenin merkezine onları alıyorsunuz. Bence bu kitabın en güzel yanı gerçekçiliği, çünkü karakterleri yazarken bir çok sosyal ve kültürel yönden değişim ve dönüşümleri de aktarıyor. Geçmişten günümüze öyle bir noktaya geliyorsunuz ki bir noktada karakterlerle aranızda bir tanıdıklık gelişiyor, hayatlarına yeni yönler vermiş eski komşularınız ya da okul arkadaşlarınızla yeniden karşılaşmışsınız gibi hissediyorsunuz. Ya da bir tartışmanın ortasında olma hissi o kadar tanıdık ki, tartışan çiftlerin, kardeşlerin ya da ebeveynlerin arasında o kaosu sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. Öyle ki, bu tipte bir sahneyi okurken kapıyı çarpıp ortamı terk eden olma isteği kabarıyor içinizde. Bu gerçekliğin çok belirgin hissedildiği bir diğer nokta da Alfred’in demans süreci. Gemi yolculuğu sürecinde tanıdık olmayan bir ortama geçtiğinde yön duygusunu tamamen kaybetmesi, sanrıları ve geri dönüşleri demansın karanlık gerçeğiyle sizi baş başa bırakıyor. Okurken sanırım beni en çok sarsan hatta ezen bölümler bunlardı. Özetle Jonathan Franzen bu aile romanıyla aslında işlevsiz, modern batılı aile yapısını ele alıyor. Karakterlerin yaşamlarında sosyal ve politik olayların da önemli dönüm noktaları yaratmasıyla aile ve sosyo-kültürel tarihin bir araya geldiği modern bir toplum yansıması çıkmış ortaya. Yazarın tarzı benim çok hoşuma gitti. Lirik, zaman zaman komik -daha doğrusu trajikomik- bir şekilde çatışma, insani kusurlar, başarısızlıklar , hatalar ve ilişkiler üzerine muazzam bir hikaye inşa etmiş. Kitaptaki karakterler ve hikaye hakkında bir şeyler söylemek istemedim çünkü bu aileyi ve her bir detayı okurun kendisinin tanıması kitabın büyüsünü daha etkili bir hale getiriyor bence. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Gary, bütün bahanelerine rağmen senden ölesiye nefret ettim. "Ben... Ben hata yaptım... Ben yalnızım... Ben ıslağım... Ben ölmek istiyorum... Ben üzgünüm... Ben elimden geleni yaptım... Ben çocuklarımı seviyorum... Ben yardım istiyorum... Ben ölmek istiyorum..."
