Din ve Dünya Hayatı İçin Ahlak Yasaları
İslâm, hayatın farklı yönlerini dünya-ahiret dengesi içerisinde büyük bir fotoğraf karesine sığdırmıştır. Bu açıdan maddi hayatın görünen yönlerini ıslah ve istikamet çizgisine çektiği gibi, manevi hayat tarzını ve dünyada yer etme biçimini de selim ve sahih olana yönlendirmeyi amaçlar. İnsanın, bizzat var olma amacına uygun olan bu kapsayıcı rehberliğe kendini “emanet” edişi, onu hayat yokuşunda hem sağlam adımlarla yürütecek hem de iyi, doğru, güzel olana kalbiyle varmasını temin edecektir. Hayata dair bu tutarlılık, bir Müslüman’ın fizikî yanıyla ortaya koyduğu namazın, maddi bir karşılık olarak ödediği borcun, oruç süresince yaşadığı açlığın ahlâkî bir sonucu, veçhesi oluşunu zorunlu kılmıştır. Zira uzuvların, sözlerin hatta dünyalıkların bahis konusu edildiği tüm bu durumlar, temelde Allah rızasını amaçlayan ve zahirde eyledikleriyle hem bir iç huzur hem de âhiret hesabı olarak karşılacak olan insanın ahlâkî ve manevî birer sermayesini de oluşturur. İslâm düşüncesi, bu anlamda hukuk ve ahlâkın birbirini besleyen birlikteliğini sadece fikir ve amelde yansıtmamış, bir literatür olarak raflara da nakşetmiştir. Bu nişanenin en özgün yanı ise, her biri aynı zamanda birer fakih olan kimi İslâm âlimlerinin, insanın ruhi sorumlulukları için de kalem oynatmış olmalarıdır. Tahareti namazdan önce zikrederek fıkhın kıvamını anlatmak isteyen bu isimler, ahlâkı konuşurken de önce akıl ve kalbin temizliğini söz konusu etmişlerdir. Ahlaka dair ortaya konun bu kadim külliyatın nadir örneklerinden biri de büyük Şâfiî fakihi Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Mâverdî’nin Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn’idir. Fıkıh nosyonu yanında ahlak, eğitim, siyaset gibi alanlarda da var olan yetkinliğini esere yansıtan müellif, din ve dünyayı bir potada ve aynı durulukta eritmeyi ahlakın nihai gayesi olarak resmetmektedir. Eserde ahlâkî sonuç ve olgular geri planda var olan kalbî, zihinsel, psikolojik ve sosyolojik yönleriyle sunulmuştur. Bu açıdan eserin hemen başında akıl ve hevâ gibi insanın doğruya veya yanlışa yönelmesini temelden dizayn eden unsurlar ele alınmıştır. Daha sonra ilim ahlakına geniş yer veren müellif bir anlamda “iki cihan mutluluğuna” götürecek bilgiye hangi niyet, ahlak ve yöntemle ulaşılacağını açıklamıştır. Burada eğitimdeki yöntemlere, öğrenme güçlüklerine, hoca ve öğrencide bulunması gereken vasıflara da değinen Mâverdî, aynı zamanda bir eğitim felsefesi sunmaktadır. Kitabın devamında dînî yaşantıyı da müstakil olarak ahlâkîliğe konu eden Mâverdî, standart bir fıkıh kitabında rastlanacak bilgilerin ötesinde, temelde ibadetlerin hangi bilinç ve sorumlulukla yerine getirileceğini tartışırken, İslâm ilim geleneğinin temel sorularından biri olan “Niçin ibadet ediyoruz?” sualine yanıt aramakta, kulluğun maksadına ayna tutmaktadır. Dünya ahlakına dair bölümde ise İslâmî anlayışın belirgin bir yansıması olarak, yönetim, ekonomi, adalet, dil ve kültür gibi unsurların ahlaktan bağımsız düşünülemeyeceğini vurgulamaktadır. Toplumsal refah için tek tek fertlerin selamet ve istikametini önceleyen Mâverdî, karşılıklı sevgi ve anlayışın (ülfet) üzerinde ısrarla durmaktadır. Bu ülfetin oluşmasında din birliği dışında akrabalık ilişkilerinin ve özelde çocuk-ebeveyn ilişkisinin sembolik ve bir o kadar da hayati olduğunu ortaya koymaktadır. İşlenen konu ve kavramların farklı derece ve yönleriyle işlendiği eserde iyilik de birr (ahlâkî iyiliik) ve mâruf gibi kısımlarda ele alınmıştır. Hayvancılık ve tarım gibi döneminde de revaçta olan geçim yollarına dair kesitler sunan yazar sanatı da ayrı bir madde olarak değerlendirmiştir. Bu olgular ele alınırken tarihsel unsurlar göze çarpsa da genelde “çalışma ahlakı” tarihsel kalmayacak bir enginlikte sunulmuştur. Son ana bölüm olan “nefsin edebi”nde ise dürüstlük, hilm, itidal gibi teşvik edilen unsurlar, kibir, öfke, yalan gibi olumsuz ögelerle birlikte ele alınmıştır. Olumsuz ahlâkî hasletler sadece sakındırma yoluyla işlenmemiş, bu kötü sıfatlara sahip karakterlerin oluşmasına neden olan psikolojik sebepler irdelenmiş aynı zamanda bu vasıflardan kurtulma yolları da aranmıştır. Övülen ahlâkî hasletleri kazanmak için ortaya konulacak çabalar için de bir rehberlik satırlarda göze çarpmaktadır. İşlenen her konunun âyet ve hadisler dışında sahâbe, tâbiîn gibi İslâm büyüklerinin sözleriyle de temellendirildiği eser, İslâm öncesi devirlerden hikmetli sözleri de barındırmaktadır. Eser çevrilirken müellifin yaşadığı dönemin toplumsal şartları göz önünde bulundurulmuş bu bağlamda gerekli görülen açıklamalar not olarak eklenmiştir. Eser, İslâm ahlak klasiklerinin, sosyoloji, psikoloji, fıkıh ve siyaset gibi unsurları barındırmasıyla çok renkli oluşunu da göstermektedir.