Reviews

Eserin ikinci yarisi insani alip goturuyor. Bir ise inanmanin ve inanmamanin getirdi o ince cizgide gidip gelmek, gercek ile hayalin ayrimi ve hayal satmanin incelikleri. Dili zaman zaman agirlasada okumasi keyifli bir eser. Hulasa :) bir oturusta olmasa bile hizli bir sekilde keyifle okuyabilirsiniz.























Highlights

Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: Insanoğlu insanoğlununun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.

Bu dargınlığı besleyen şey ise Doktor Ramiz'in bilhassa ictimai meselelere olan büyük ilgisiydi. Öyle ki, onunla birkaç saat konuştuktan, şikâyetlerini, tahlilerini, gelecek için düşündüklerini dinledikten sonra, insanların yalnız hakkıyla yapabilecekleri işle meşgul oldukları bir dünyada yaşamanin nasıl bir saadet olabileceğini düşünmemek, böyle bir dünyayı özlememek imkânsızdı.

İnsanların saadet anlayışı gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle, hayata hükmeder. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz.

Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptiğı terkiplerin bizi benimsemesidir.

Sonra ayrıca dinlemek gibi bir hasletin var. Burası muhakkak. Dinlemesini bilivorsun, ki bu mühim bir meziyettir. Hiçbir şeye yaramasa bile insanın boşluğunu örter, karşısındakiyle aynı seviyeye çıkarır.

Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandı.. Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!"

Nihayet şu kanaata vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aşkı, -haydi Halit Ayarcı’nın sevdiği kelime ile söyleyeyim, nasıl olsa beni artık ayıplayamaz, kendine ait bir lügatı kullandığım için benimle alay edemez- bir nevi snobizmden başka bir şey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık gelişlerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin dibinden ayırmazdik. Ne gezer? Daha geldiğinin ertesi günü ortada yoktur. Ve işin garibi biz de yokluğuna pek çabuk alışıyoruz.