Doğu Akdeniz’de Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum Kesimi-Türkiye Gerginliği
Türkiye’nin kullanmayı tercih ettiği jargonla “Güney Kıbrıs Rum Kesimi”, AB’nin ve diğer pek çok devletin kullandığı isimle “Kıbrıs Cumhuriyeti”, İsrail ile imzaladığı münhasır ekonomik bölge anlaşması gereği, Doğu Akdeniz’de petrol arama çalışmalarına başlamıştır. Türkiye’nin dış ve iç politika gündeminin oldukça yoğun seyrettiği bir döneme denk gelen bu hamle, Türkiye-İsrail gerginliği nedeniyle Doğu Akdeniz’de zaten pamuk ipliğine bağlı olan dengelerin ciddi bir sarsıntıya uğraması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan bakıldığında son gelişmeler, Kıbrıs sorunu çözülmedikçe Türkiye’nin hiç beklenmeyen krizlerle nasıl kolayca yüzleşebileceğinin de habercisidir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi son girişimiyle (1) Kıbrıs sorunu için kritik bir dönem olan Ekim ayında dikkatleri dağıtmak istemekte; (2) Kıbrıs sorununu denize de taşıyarak çözümün çok daha çetrefil bir hal almasını sağlamaya çalışmakta ve (3) gerilen Türkiye-İsrail ilişkilerinden kendi ulusal çıkarları açısından faydaya dönüştürerek yaşadığı iç siyasi ve ekonomik krizi daha az toplumsal tepkiyle aşmayı hedeflemektedir. Bu tespitten hareketle hazırlanan bu analiz, Doğu Akdeniz’de son dönemde artan gerginliği değişik boyutlarıyla incelemeyi ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uygulaması gereken stratejinin ana sütunlarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda ilk olarak, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin son çıkışının altında yatan dinamikler incelenmiş, ardından Türkiye için politika önerilerinde bulunulmuştur. Sonuç olarak analizin iddiası şudur: Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler, Türkiye açısından hayati önemdedir. Türkiye’nin kararlılık ve ciddiyetini hemen her platformda ısrarlı bir şekilde anlatması; bilhassa AB, ABD, BM, Rusya, Mısır ve Lübnan nezdinde diplomatik baskı uygulaması yerinde olacaktır. KKTC ile imzalanan anlaşma gereği vakit kaybetmeden sondaj çalışmalarına başlanmalı, Akdeniz’de Mısır ve Lübnan ile münhasır ekonomik bölge anlaşmaları imzalanması için girişimlerde bulunulmalıdır. Ayrıca Doğu Akdeniz’de “sıfır toplamlı bir oyunun” devreye girdiğinin idrakinde bir dış politika paradigması benimsenmelidir. Son dönemde Türk dış politikasının eş zamanlı olarak çok değişik cephelerde yoğun bir diplomasi trafiğine girdiği ortadadır. Bu durum Türkiye’nin enerjisini çok daha iktisatlı ve sonuç odaklı kullanmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin enerjisini en yoğun şekilde harcaması gereken alanların başında ise Doğu Akdeniz’in geldiğini, bu açıdan Doğu Akdeniz’in Türkiye için yaşam alanı oluşturan (lebensraum) bir alt-havza teşkil ettiğini belirtmek gerekir.